Sınırları Karıştıran ve Güvensiz İlişki Yaratan Tutumlar

Ebeveyn-çocuk ilişkisi, çocuğun hem kendilik algısını hem de gelecekte kuracağı tüm ilişkileri şekillendiren en temel bağdır. Bu bağ, güven duygusu ve sağlıklı sınırlar üzerine inşa edildiğinde çocuk kendini değerli, yeterli ve anlaşılmış hisseder. Ancak ebeveyn tutumları bu sınırları karıştırdığında, çocukta güvensizlik, suçluluk ve içsel karmaşa gelişir.

Aşağıda, aile içinde sıkça fark edilmeden ortaya çıkan ve uzun vadede çocuğun ruhsal gelişimini etkileyen bazı tutumlara yakından bakalım.


1. Problemleri Göz Ardı Etmek

Bazı ailelerde sorunlar konuşulmaz; üstü kapatılır, “zamanla geçer” denir. Ancak çocuklar, ebeveynlerinin duygusal atmosferini sezgisel olarak hisseder. Görmezden gelinen problemler, çocukta “bir şeyler yanlış ama kimse konuşmuyor” duygusunu oluşturur. Bu da güveni zedeler.

Problem çözmeden geçiştirmek, çocuğun kendi duygularını da bastırmasına neden olur. Oysa çocuklar, duygularının ifade edilebildiği bir ortamda kendilerini daha güvende hissederler.
Sağlıklı ebeveynlik, sorunları yok saymak değil, duygusal olarak onlarla yüzleşebilmektir.


2. Çocuğu Ebeveynin Hayal Kırıklıklarından Sorumlu Tutmak

Bazı ebeveynler kendi yaşadıkları başarısızlıkları, kaygıları ya da pişmanlıkları farkında olmadan çocuklarına yansıtır.
Örneğin, “Ben yapamadım, sen bari yap” veya “Beni üzüyorsun” gibi ifadeler, çocuğu ebeveynin duygusal yükünü taşımaya zorlar.

Bu durum, çocuğun sınırlarını bulanıklaştırır; çünkü çocuk ebeveynin duygusal sorumluluğunu kendi görevi sanır.
Ruhsal olarak olgunlaşmamış ebeveyn figürleri, farkında olmadan çocuklarını “duygusal ebeveyn” rolüne iter. Bu rol, ileriki yaşamda aşırı sorumluluk alma, suçluluk hissetme ya da ilişkilerde kendini geri plana atma eğilimine neden olabilir.


3. Öfkeyi Kontrol Edememek

Ebeveyn öfkesini denetleyemediğinde, çocuk o öfkenin hedefi haline gelir. Çocuk, “Annem ya da babam bana kızdı çünkü ben kötü biriyim” diye düşünür. Bu düşünce zamanla suçluluk duygusuna dönüşür.

Alfred Adler’in bireysel psikoloji kuramı, bu durumu açıklayıcı niteliktedir. Adler’e göre çocuk, güçsüzlük duygusuyla baş edebilmek için “üstünlük kompleksleri” geliştirir. Yani değersizlik hissini telafi etmek adına kusursuz, başarılı ya da güçlü görünmeye çalışır.
Oysa çocuğun ihtiyacı, ebeveynin duygularını fark etmesi ve onları güvenli bir biçimde yönetebilmesidir. Kontrol edilemeyen öfke, çocuğun benlik algısını zedeler; kontrol edilen öfke ise ilişkide güvenin yeniden kurulmasına olanak tanır.


4. Keyfi Kurallar ve Çocuğun İhtiyacını Gözetmeyen Kararlar

Kurallar, çocuğa sınır ve güven duygusu kazandırmak için vardır. Ancak bu kurallar keyfi hale geldiğinde, çocuk için güven kaynağı olmaktan çıkar.
“Bugün olmaz, çünkü canım istemiyor” gibi kararsız tutumlar, çocuğa dünyanın tahmin edilemez bir yer olduğu mesajını verir.

Sağlıklı sınırlar, hem tutarlı hem de çocuğun gelişim düzeyine uygun olmalıdır.
Çocuğun ihtiyacını gözetmeden alınan kararlar, onun içsel rehberini bozar.
Sonuçta çocuk, dışarıdan gelen onay olmadan kendi kararlarına güvenemeyen bir yetişkine dönüşebilir.


5. Ya Hep Ya Hiç Düşünme Biçimi

“Sen hep böylesin”, “Hiç söz dinlemiyorsun” gibi genelleyici ifadeler, çocuğun kimlik gelişimini olumsuz etkiler.
Bu tutum, Jean Piaget’nin bilişsel gelişim kuramıyla da bağlantılıdır. Piaget, çocukların düşünme biçimlerinin zamanla esneklik kazandığını belirtir.
Ancak ebeveynin “ya hep ya hiç” tarzı, çocuğun öğrenme süreçlerinde bu esnekliğin gelişmesini engeller.

Etiketlenmek, çocuğu belirli bir role hapseder. Çocuk “yaramaz”, “inatçı” veya “başarısız” olarak anıldığında, zamanla bu etiketle özdeşleşir.
Sağlıklı iletişimde ise çocuk davranışıyla kimliğinin ayrı şeyler olduğunu öğrenir: “Davranışın beni üzdü” demek, “Sen kötüsün” demekten çok daha iyileştiricidir.


Sonuç

Sağlıklı sınırlar ve güvenli bağlanma, bir çocuğun ruhsal gelişiminde en koruyucu temellerden biridir.
Ebeveyn tutumları tutarlı, duyarlı ve farkındalıkla şekillendiğinde, çocuk hem kendine hem de dünyaya güvenmeyi öğrenir.
Unutmamak gerekir ki, bir çocuğun güveni “mükemmel ebeveynlikle” değil, insanca hatalar yapılıp onarılabilen bir ilişkiyle güçlenir.